İletişimin Anahtarı Kimde?

İletişimin Anahtarı Kimde?

İletişimin Anahtarı Kimde?

Değişen dünyanın, teknolojinin, sosyal ve kültürel dönüşümlerin hızına ayak uydurabilmek gitgide daha da zorlaşıyor. İçinde bulunduğumuz düzen ya evrilmiş hale ya da mutlak doğrulara sürüklüyor. Dikkatli bir şekilde çevrenize baktığınızda grileri hayatında barındıran çok az insan görürsünüz.  Gri olabilmek yücelik, biraz merhamet, empati yeteneği aynı zamanda bilgeliğini korurken kararlarının arkasında da güçlü ve sağlam bir şekilde durabilmeyi gerektirir. Siyah ve beyazdan bahsetmeyeceğim bile…

Doğru anne baba olabilmek, doğru partner, doğru işveren ya da çalışan olmak ya da en çok da doğru insan olmak zorunda mıyız? Tabi ki hayır. Ama doğru kapıyı açan anahtar olmak zorundayız ki içeri girebilelim. İçeri girmekle bitmeyen bir yolculuk başlar. Bu kısımdan sonra elinizde yanlışlarınız, doğrularınız en önemlisi de deneyimleriniz vardır. Eleştirirken aynı zamanda koşulsuz kabul edebilen bir ebeveyn, kusurlarını kabul eden bir eş, affetmeyi deneyen bir işveren, “Günaydın” demeyi öğrenebilmiş bir çalışan olabilmek gibi.
 

İletişim dili neden önemlidir?

İçinde bulunduğunuz rol her ne ise zaman zaman zorlayıcı bir hale dönüşür. İki bireyin bir problemi aşabilmek için kullandığı dil ne kadar arınmış ise o kadar etkilidir. Benim de üzerinde sıkça düşündüğüm ve deneyimlediğim bir olgu.

 Beden bütünlüğümüz, konuya olan hakimiyetimiz, empati gücümüz ve duyarlılığımız hedefe yaklaşmamızı sağlayacaktır. Toplumsal dayatmalar, irade dışı davranışlar, sevgisiz ve vicdandan yoksun bir dil bizi sağlıklı iletişimden mahrum kılar. Sağlıklı iletişim kurmamızı sağlayacak en güçlü adım ise kendimize olan saygıdan geçer.

Peki hayatta nasıl kalınır?

 

Hayatta kalabilme mücadelemizi ayakta tutabilmek için imkanlarımızın ve kaynaklarımızın farkında olabilmemiz şart. 20’li yaşlardan sonra hızlıca akıp giden zamanın bize kattıklarını ya da bizden aldıklarını zihnimize ziyadesiyle yerleştirmemiz gerekir. Bu kaynaklar ne kadar güçlü ve sağlam ise omuzlarımız o kadar dik  ve bedenimiz kendinden emindir. İnsanı ayakta tutabilen ve gücüne güç katan işte bu kaynaklardır. Elimizde olanların değerini bilip, olmayanları sahiplenmekten geçer. İleriki yaşlarda, sağlıklı düşünebilme kabiliyetimizin azalması, gücümüzü gençliğimizde çokça tüketmiş olmamız, bizi hayatta en önemli üçlüden mahrum bırakır. Beden bütünlüğü, sağlıklı duygular ve düşünceler…

Bu kavramlar içine ne yerleştirseniz yerleştirin dipsiz bir kuyudur. Kendini tanımayı, iradeyi, başa çıkabilme becerisini, farkındalığı ve daha sayamayacağımız bir çok olguyu ekleyebileceğiniz türdendir. İleriki yaşlarda öncelik hedefimiz bedeni, daha sonra zihni çeşitli bağlamlarda hazırlamak olmalıdır. Duyguları da işin içerisine ekleyip hareket etmeliyiz. Yorgun bir beden, bulanık duygular ve uçuşan fikirler ile duygu, beden ve düşünce birliği yapmak imkansızdır. 

İçinde bulunduğumuz zaman ne olursa olsun, hayat bize ne ile gelirse gelsin, duygularımız bizi hangi yöne çekerse çeksin kişi inanırsa ve eğer gerçekten isterse  aşamayacağı zorluk yoktur. Kendi devriminizin lideri olduğunuzu hayal ederek yolunuza devam etmeniz dileğiyle, sevgiyle kalın.  

Tags: